Bahardan, aşktan ve ısınan havalardan bahsederken aniden karşımıza çıkan Nisan yağmurları, romantizmi başka bir boyuta taşıdı.
Siz de, elinizde bir fincan sıcak çay, battaniyenin altında romantik bir film izlediğinizi hayal ettiniz mi? Yanınızda da sevdiğiniz olsa, enfes!
Siz çayı demleyip ve battaniyeyi sererken biz de filmleri yazalım öyleyse…
The Notebook (Not Defteri)
Ryan Gosling‘e hayran kaldığımız The Notebook, aslında upuzun bir aşk hikayesini farklı mevsim ve iklimlerde bize anlatıyor. Film zaten romantik olsa da, yönetmen bazı sahneleri yağmur altında çekerek o romantikliği 10’a katlamış. İzlemeyen yoktur diye düşünüyoruz, ikinci hatta üçüncü kez de izlenir ama.
Midnight in Paris (Paris’te Gece Yarısı)
Avrupa şehirlerini çok seven yönetmenimiz Woody Allen bu filmle Paris’te! Paris sokaklarını dolaşacağınız, eğlencesine adım atacağınız bu filmdeki yağmurlu sahneleri görünce Paris’e aşık olacaksınız. Eyfel Kulesi ve Luvr Müzesi ünlü olan Paris’in yağmuru da “ünlü” olmalı, bunu hak ediyor. Bu filmi izlememiş olabilirsiniz, listeye alınası.
The Loneliest Planet (Yalnız Gezegen)
Bu bir festival filmi, “sinefil” okurlarımızın aşina olacağını tahmin ediyoruz. Filmde, büyük yapımlardan tanıdığımız Gael García Bernal rol alıyor ve çekimler ülkemize çok yakın bir coğrafya olan Gürcistan’da gerçekleşmiş. Filmin içinizde farklı duygular uyandıracağını biliyoruz, tavsiye ederiz.
Night Train to Lisbon (Lizbon’a Gece Treni)
Film, sanki tümüyle yağmurla alakalı! Yağmurla başlayıp, yapmurla devam ediyor. Filmdeki aşk hikayesi, tatlı yolculuk, bolca yağmur ve İstanbul’a çok benzeyen Lizbon bu filmi izlemeniz için yeterli sebepler bizce 🙂 Bir not: Filmde Jeremy Irons‘ın harika oyunculuğunu izlemek de bonus.
Singin’ in the Rain (Yağmur Altında)
Yağmurlu ve romantik filmlerden bu kadar bahsetmişken, sinemanın kült yapımını es geçmek ayıp olur. O zaman bu filmli bir, iki hatta üç kez daha izleyelim…
Keyifli seyirler ve romantik dakikalar dileriz. Filme ara verdiğinizde Siberalem‘de sinemaseverlerle sohbete dalabilirsiniz.
