İlk bakışmaların ve yakınlaşmaların insanları müthiş derecede heyecanlandırdığı flört dönemleri, belki de ilişkilerin en güzel zamanlarından biri. Siz ondan hoşlanıyorsunuz, onun da size karşı boş olmadığını hissediyorsunuz. Mesajlaşmalar ve buluşmalar her geçen gün artarken, siz, karşınızdaki kişiyle aranızdaki şeyin ne olduğunu adlandırmaya çalışıyorsunuz. Arkadaş deseniz değil, ilişki deseniz, o da değil çünkü bu konuda açıkça konuşulmuş ve ismi konmuş bir şey yok. Siz isteseniz de istemeseniz de günlerce, haftalarca bir soru aklınızı kurcalamaya devam eder: “Şimdi biz neyiz?”
Kanayan yaramızdır bu soru, atom altı parçalarına kadar her konuyu çözmüş olsak da bu soruna henüz çözüm bulunabilmiş değil. Haklısınız ve haklıyız, bir şeyler var hem de güzel bir şeyler ama bu şeylerin adı yok. İnsan gerçekten merak ediyor. Üstelik varoluşumuzun temelinde yatan soru da “Biz neyiz?” sorusu değil mi? Adam daha donla gezildiği, gaz lambasıyla sokaklarda dolaşılan dönemlerde sormuş bu soruyu, üstelik kimse ona “Ayyy ne varoşsun!” dememiş de, “Ahaaaa filozof!” demiş. Peki, ben niye “Şimdi biz neyiz?” diye sorduğumda bana “Nobel Tatlışlık Ödülü”nü vermek yerine yüzüme boş boş bakılıyor?
İşin geyiği bir yana, ben bu soruyu sormayı 20’li yaşlarımın başında bıraktım. Bu soru sihirli bir soru. Sorduğun anda işin seyri değişiyor. Özellikle erkeklerin duymaktan hoşlanmadıkları bir soru. Daha gencim, üniversitenin ilk yılları dünyalar tatlısı bir sevgilim var. İlişkimizin 8. ayı geride kalmış, cicim aylarımızda bitmiş artık her boş fırsatta kavga ettiğimiz dönemin arifesine gelmişiz. Ve adamın tek derdi skora koşmak. Yahu zaten enerjin yok, hayır, olsa ne mutlu sana, git istediğini yap ama minimum enerji ile maksimuma koşmak neden? Anladığım kadarıyla erkekler özellikle bazı konularda kendilerinin farkında değiller. Bazen sadece enerjisi fazlasıyla düşük olan adamların, bu gerçeği kapamaya çalışmak ve bununla yüzleşmemek için her önüne gelenle flört ettiklerini düşünüyorum. Nerde herkese salça olan bir adam görseniz, o adamın içinde gizlediği gri eşofmanını giyip dizi izlerken uyuklayacak tarafına odaklanmaya çalışın. O adamdan geçen geçmiştir artık, ama o farkında değildir.
Neyse benim gençlik aşkım da artık otuzlarının ortasına yaklaşmış ama yirmilerindeki beyni ile hareket ediyordu. Oysa kabullense gerçeğini, bahçeye patates domates ekerek mis gibi hayat sürecekti. Adamın garip bir şekilde internetten kızlara yürüme gibi bir durumu vardı. Bir gün benim bilgisayarımdan Facebook’unu açık unutmuştu, aman Allah’ım ne mesajlar ne mesajlar. Kızlara neler yapacağını anlatmış, hayır, yapabilse, gerçekten tebrik edeceğim ama yalan yani. Bir fantezi dünyasında savrulup durmuş. Gülmekten kızamadım artık. Akşam sinirle evine gidiyorum, geberteceğim, eşyalarımı alıp çıkacağım! Bir de biraz heyecanlıyım, kızla falan basarsam, cool durmaya çalışacağım. Kafamın içinde olgun olgun cümleler kuruyorum. “Saç başa girmek yok Merve” diye de kendi kendime telkinde bulunuyorum.
Kapıyı bu bir açtı, gri eşofmanı ile ev havasızlıktan kokmuş. Adamın kendine hayrı yok, zavallı, yirmisindeki kızlara ne hayrı olacak?
“Sen napıyorsun ya?” diye artık sordum.
Adamın bana verdiği cevap:
“Tatlım, çok hızlı ilerliyoruz. Fazla tepki veriyorsun bence…”
8 aylık ilişkime “Şimdi biz neyiz?” sorusunu sordum. İnsanlar 8 ayda evlenirken adam bana bu soruyu sordurttu. Sonra da gri eşofmanı ile onu baş başa bırakıp ebediyen terk ettim. Sonuç 1 yıl içerisinde evlendi, sanırım kısa süre önce de çocuğu olmuştu.
Aslında bu “Şimdi biz neyiz?” sorusunu bence çok abartıyoruz. Bir ilişki kendi seyrinde ilerliyor zaten. Bu soruyu sormanıza gerek kalmadan sinyalleri takip etmelisiniz. Çünkü bazı insanlar bin sene bile geçse, karşı cinsle birlikte vakit geçirmenin, sadakatin, emek vermenin kıymetini anlayamayacaklar. Bunların değerli ve güzel şeyler olduğunun farkında olan insanlara vaktinizi harcayın, diğerleri zaten ucuz ve sığ değerler peşindedirler. Zaten doğru insan karşınıza çıktığında bu soru işareti de kafanızdan çıkıp gidiyor…