Herkesin tekrar tekrar izleyip iç geçirdiği bir aşk filmi mutlaka vardır. Hayalini kurduğumuz aşk konusunda kulağımıza tatlı bir şeyler fısıldar bu filmler. Bizi, aşkın harikalar diyarına götürür. Orada 1-2 saatlik de olsa, içimizdeki duyguların keyfini çıkarma fırsatı elde ederiz. Gerçekte yaşadığımız şey filmlerdeki gibi olsaydı eğer:
Her öpüştüğümüzde, romantik bir müzik çalardı. Ne yersek yiyelim, yemeğin sonunda dişimizde hiçbir şey kalmayacağından emin olur, her buluşmamız, son derece romantik ortamlarda gerçekleşir ve her zaman hesabı ay sonunu düşünmeden ödeyecek kadar çok paramızın olduğunu bilirdik. Çalıştığımız yer, son derece düzenli ve keyif verici, gittiğimiz her yer, son derece güzel ve yakışıklı insanlarla dolu olurdu. Buluştuğumuz insanlar Angelina Jolie ve Brad Pitt (kendinize göre siz ekleyin) kadar göz kamaştırıcı olurlardı. Yağmurda yürüsek, ıslanmaz, üşümez ve perişan bir hale gelmezdik. Hayatın neresinden yeniden başlamak istersek isteyelim, başlamaya karar verdiğimiz anda karşımıza hayatımızın aşkı çıkar ve çevremizdekilerde tüm değişikliklere rağmen mutlu olurlardı.
İşin en güzel tarafı da, yaşanan bir sürü romantik ve eğlenceli olaydan sonra, esas kızın ya da adamın bizimle evleneceğini ve sonsuza dek mutlu yaşayacağımızı, daha olayların başından bilmek olurdu.
